Bioware firmasını KOTOR'dan biliyoruz. Star Wars evrenine başarılı iki adet RPG (rol yapma oyunu) getirmiş, gerçek bir Jedi veya Sith olmanın nasıl bir şey olduğu tattırmıştı bize.
Yine yaptı yapacağını!Sizi oturduğunuz sandalyeden alıp Thedas dünyasına götürecek, direnseniz dahi sürükleyecek bir oyundan bahsediyorum.
Alışılageldik fantastik öğeler olan insan-elf-cüce, kılıç-kalkan-büyü bu oyunda da mevcut; onların yabancısı değiliz.
Yeni bir oyuna başladığımızda karşımıza ilk olarak Oblivion'u andıran surat şekillendirme seçenekleriyle karakter yaratma ekranı çıkıyor. Oyun sürecinde karakterinizi sık sık yakın planda göreceğinizden bu kısma zaman ayırmanızı öneririm. Akabinde bizden ırk ve sınıf seçmemiz isteniyor. Üç ırk ve üç sınıf seçeneğimiz var: insan(human), elf, cüce(dwarf); savaşçı(warrior),hırsız(rouge), büyücü(mage). Klişe ve yetersiz oldukları doğru. Bunun giderilmesi için de Sınıf Uzmanlıkları (Class Specialization) denen özellikleri oyun sırasında belli yerlerde veya belli kişilerle konuşarak açabiliyoruz. Örnek olarak warrior için champion-templar-berserker-reaver seçenekleri mevcut. Uzmanlıkların götürüsü olmamakla birlikte ufak tefek getirileri var.
Karakter çeşitliliğini asıl sağlayan şey ise oyuna adını veren kaynaklar (origins). Oyunda 6 adet origin bulunmakta. Bunlar:
- Human noble (soylu insan)
- Dwarf noble
- Dwarf commoner
- Dalish Elf (orman elfleri)
- City Elf
- Mage (human ve elf)
Karakterimizin sınıfı vb. ile birlikte bunlardan bize sunulanı da seçiyoruz. Böylece karakterimize bir arka plan kazandırılıyor; yersiz yurtsuz bir karakter olmadığı, kendi işlerinin, günlük hayatının olduğu izlenimi veriliyor. Origin'ler, birbirinden tamamıyla bağımsız yerlerde başlayıp, hikayenin belli bir yerinde kesişiyor ve oyunun bir yerinde mutlaka bir şeye neden oluyor. Ana hikayeye başlamadan önce origin hikayesini oynuyoruz yani. Origin kısmı bitip, Ostagar şehrine gelmemizle beraber ana hikayeye başlıyoruz. İşte burada sanatçıların ve senaristlerin ne kadar iyi çalıştığını anlıyoruz. Sesler, konuşmalar, uçan kuş, esen rüzgar... Sizde tam anlamıyla canlı bir dünyanın içinde, o çadırın yanıbaşında dikildiğiniz hissini uyandırıyor. Sonrasında ise kendinizi kaptırıp gidiyorsunuz. Atmosfer gerçekten çok iyi.
Oyunun türü RPG. Birkaç adamı yönetebildiğimiz, toplu(party) olanlardan. Buradaki 'birkaç', en fazla 4 oluyor. Baldur's Gate veya KOTOR oynayanlar bilirler; istediğimiz an oyunu dondurup tekrar devam ettirebiliyoruz. Özellikle savaşlarda, veya aniden düşmanlarla karşılaştığınızda, hemen oyunu dondurup gerekli komutları karakterlere verdikten sonra devam etme şansına sahibiz. Kamera için üçüncü kişi kamerasından istediğimiz uzaklığı ayarlayabiliyor veya direk izometrik, tepeden bakan kamera açısı kullanabiliyoruz. Büyülerin görsel efektleri tatmin edici olmuş, duvarların içinden geçen alev topları görmüyoruz.
Oyun, diyaloglar üzerine kurulmuş durumda. Bir diyaloğa vereceğiniz bir cevap oyunu geri dönülemez bir şekilde değiştirebiliyor. Hatta kendimden örnek verirsem; bir yerde oyunu kaydedip karşıma çıkan diyaloglarda farklı seçenekleri seçip "Bakalım ne olacak?" diye aynı kayıttan birkaç kere oynadığımda, hikaye üç dört farklı kola ayrıldı.Küçük yan görevler bile oyunun sonunu etkileyebiliyor. Sallapati cevaplar vermek pek mantıklı değil bu yüzden. 'Yönelim-metre' tarzı; yani "Efendim karakteriniz çok iyi işler yaptı, +3 puan iyiliğe verdik." gibi bir şey olmadığından "Yahu o kadar melek gibi yaptık adamı; burada da böyle deyivereyim de yazık olmasın. O kadar uğraştık, puan topladık." misali kararlarınıza etkiyecek bir şey de yok denebilir. Ama ve lakin, yanınızda (ana karakterinizin yanında) dolaştırdığınız yol arkadaşlarınız (companions) kararlarınızı beğenebilir veya beğenmeyebilir.
İşte Dragon Age'in en iyi yanlarından biri bu: yol arkadaşlarınız. Başka hiçbir oyunda bu kadar ayrıntılı işlenmiş kafadarlar bulamazsınız. Hikaye boyunca değişik yerlerde değişik durumlar altında tanıştığınız dokuz belirli kişiyi -isterseniz- grubunuza katabiliyorsunuz. Hepsinin farklı bir geçmişi, bir mizacı ve yetenekleri var. Oyun sırasında en fazla -kendinizle beraber- 4 kişiyi ekibinizde tutabilimenize rağmen, uzun süren aksiyonlardan sonra kurduğunuz çadır kamplarında her biriyle teker teker konuşabiliyorsunuz. Hoşlarına gidecek şeyler söylerseniz, hediye verirseniz (her karakterin hikayesine uygun eşsiz bir hediyesi var, ve bu hediyelerle yan görevler başlatabiliyorsunuz) beğeni (approval) puanı artıyor. Ters bir şey söylemeniz ise beğeni puanlarınızı azaltıyor. Approval, -100 ile +100 arasında değişiyor. Yeterince yüksek puanlar yol arkadaşınızın bazı yeteneklerine sayısal olarak katkıda bulunuyor. Elemanın kafasını çok kızdırırsanız çekip gidiyor. Approval'ı tavan yaptırırsanız da iyi arkadaşlık, romantzm gibi seçenekler açılıyor. Evet, burası biraz çılgın! Yol arkadaşlarınızdan - 2'si erkek 2'si bayan olmak üzere- 4 kişiyle romantik ilişki yaşayabiliyorsunuz. Belli bir puanın üzerine çıktığınızda ise kişi sizi çadırına davet ediyor (evet, doğru). Bu 4 kişiden 2'si (1 erkek 1 bayan) ise biseksüel. Yani açtığınız karakterin cinsiyetinden bağımsız olarak bu arkadaşlarla ilgilenebiliyoruz. Hatta ve hatta bu iki biseksüelle arayı yaptıktan sonra, bir tavernada bulacağınız elf bir hatunu da ayarlayıp, 4 kişilik bir 'yakınlaşmada' bulunmanız bile mümkün.(Şaka değil) Bu nedenle oyunda 18 yaş sınırı var.
Kişisel olarak oyunun en sevdiğim yanına gelecek olursam; oturup aşkınızın derdini dinliyorsunuz, yolda hayatınızı kurtardığınız tüccar size uzun uzadıya hikayesini anlatıyor, ahbabınızla bundan sonraki hareketinizi tartışıyorsunuz. Bakıyorsunuz, fakir elf'lerin çocukları kovalamaca oynuyor, eski ahşap evin gölgesinde kalmış küçük çalının dibinde büyük savaşlara katılmış, çulsuz, eski bir asker (artık bir dilenci), karnını doyuracak birkaç gümüş sikkenin derdinde, tüccar ise avazı çıktığı kadar bağırıp hakiki cüce yapımı kılıç ve baltalarını satmaya çalışıyor.
Ölçeği küçültüyorsunuz; cüceler şehrinde kral öldüğü için prens ve kralın seçtiği varis arasında çıkan bölünmüşlüğü gidermeye, ormanda yaşayan gururlu elf'lerin üzerine kabus gibi çöken ve kurtadamlar tarafından yayıldığına inanılan bir lanete son vermeye çabalıyorsunuz.
Daha da küçültüyorsunuz; yıllar önce ülkesini özgürlüğe kavuşturmuş halk kahramanı bir general inanılmaz komplolar sonucu tahtı ele geçirmeye ve ihanetin hayatta kalan son tanıklarını (siz) ortadan kaldırmaya çalışıyor. Tüm bunlar olurken ise, şeytanın iblislerden oluşan orduları köyleri yakıp yıkarak ülke topraklarında hızla ilerliyor. Ve onları durdurabilecek tek bir kişi var...
Demek istediğim, oyunun neresine bakarsanız bakın ciddi bir senaryo çalışması görüyorsunuz. Belki de bu nedenle birkaç kez üst üste oynanmadan zevki çıkmayacak bir oyun. Bir oynayışta kaçırdığınız bir noktayı veya tutmadığınız bir yolu diğer oynayışınızda keşfedebiliyorsunuz; bu da kesinlikle bir tekrar duygusu içermiyor. Sanki ilk kez oynuyormuş gibisiniz oyunu.
Bir başka nokta ise oyunun yarattığı bağımlılık. Diğer bünyeler üzerinde neye sebep olur bilinmez; ama ben bağımlısı oldum. Yanlış anlaşılmasın; bu öyle "Şu görevi de yapacağım, bu item'ı da alacağım." gibi World of Warcraft bağımlılığı değil. Oyunu neredeyse tamamıyla siz yönlendirdiğiniz için, bir sonraki adımda ne olacağını da bilmiyorsunuz. Aynı dizi veya film izler gibi. Bu bağımlılığı dizi-film'in ortasında kalkıp gidememeye benzetebiliriz.
Değinmeden geçemeyeceğim; oyunun müzikleri şahane! Bazen ana menüyü açtıktan sonra şarkının güzelliğinden oyuna giremediğim oldu.
Bu oyun bu kadar mı güzel, bu kadar mı methedilmeyi hakediyor? Kesinlikle, daha bile fazlasını hakediyor! Peki hiç mi kusuru yok? Maalesef var. Bana en ters gelen şey, hareket kısıtlılığı oldu. Tamam, kimse bir rol yapma oyununda enteresan akrobatik hareketler veya aşmış bir fizik motoru beklemiyor; ama koca koca ejderhaları öldüren kaslı bir adam bir taşın üzerinden atlama kabiliyetine sahip olsun, değil mi? Olduğu yerde koşmasın. Sadece bu oyunda değil; aslında çoğu rol yapma oyununda böyle. Ama aşılması lazım bunun; yakışmıyor. En çok aşmayı başaran da Oblivion olmuştu. Dragon Age'in Oblivion'dan bir eksiği de zaman kavramının olmayışı. Belirli mekanlarda hep gece, belirli mekanlarda hep gündüz. İşleyen bir vakit olması, oyuna bambaşka bir atmosfer katılabilirdi.
Yeni görevler, eşyalar, yolculuklar içeren indirilebilir içeriklerin (downloadable content) ekstra para istemesi de sevimsiz olmuş. 'Nereden para koparsak kârdır' anlayışını açıkça görüyoruz burada.Ayrıca, tam olarak bir eksiklik sayılmasa da, origin'ler sizi başlangıçta birdenbire dünyanın içine sokuveriyor. Karakterimizin arka planını oluşturmadan önceki olaylar veya karakterimizin bulunduğu duruma nasıl geldiği hakkında bir bilgimiz yok. Mekânı tanıttıktan sonraki "This is the only world you've known." sözü pek aydınlatıcı olmamış. Yaparken tam yapılsaymış keşke.
Son olarak, artık ayıdan kılıç ya da örümcekten demir zırh (aynı aptal zırhtan oyunda 79 tane bulmamız da ayrı bir dert) düşmesin lütfen! Bütün rol yapma oyunlarında olan bir saçmalık bu.
Sonuç olarak Dragon Age: Origins, tüm kötü yanlarına rağmen son yıllarda yapılmış en iyi rol yapma oyunlarından biri. Gerçek anlamda kendinizi destansı bir hikayenin içinde bulmak istiyorsanız kesinlikle deneyin. Eğer rol yapma türüyle ilgileniyorsanız zaten oynamışsınızdır veya oynayacaksınızdır. İlgilenmiyorsanız bile bu oyunu oynadıktan sonra ilgilenmeye başlayacaksınız!