1998 yılında Resident Evil 2'nin çıkışından beri birçok oyuncunun hayatında birkaç önemli değişiklik oldu. O zamanlar daha yeni olan bu serinin fanları bir zombi kıyameti olsa ne yapardık diye düşünmeye başladı mesela. Son yıllarda bu durum iyice abartıldı ve artık birçoğumuz üniversiteden mezun olunca ne yapacağımızı bilemezken bir zombi virüsünün salgını durumunda tam olarak nasıl davranacağımızı biliyor, “zombi kıyameti çantaları” hazırlıyoruz. Tabi gerek oyun yapımcıları, gerekse Hollywood da bu durumdan sonuna kadar faydalanmaya çalışıyor. Bu çabalarının sonuçlarını ortaya çıkan pek çok filme, dizide ve oyunda görebiliyoruz. İşte Deadlight da bu akımın en son ürünü.

Biraz uzunca bir giriş pargrafından sonra gelelim oyunumuza... Her şeyden önce senaryosundan bahsetmek istiyorum. Yapımcıların bu konuda Walking Dead'i örnek aldıkları epey belli oluyor. Şöyle ki oyun zombi salgınının sebeplerinden ziyade hayatta kalan insanlara odaklanıyor. Salgın ile ilgili bildiğimiz tek şey 1986'da Avrupa'da ortaya çıktığı ve birkaç haftada bütün dünyaya yayıldığı. Deadlight 1986'da Seattle'da geçiyor. Biz de Randall Wayne isimli ailesini arayan bir adamı canladırıyoruz. Daha ilk sahnede 3 kişiden oluşan grubumuzdan ayrılıyoruz ve tamamen savunmasız olarak zombilerin ortasında kalıyoruz. Evet, senaryo çok orijinal sayılmasa da ilerleyen bölümlerde biraz ilginçleşiyor ve son sahneye kadar insanı sürüklüyor. Ayrıca oyun boyunca bulacağınız Randall'ın günlüğünün sayfaları olsun, gazete küpürleri ya da ses kayıtları olsun genel olarak dünyanın durumunu güzel özetliyor.

Deadlight, side – scroller (yandan kaymalı) türde bir oyun. Aranızda “Sayd skrollır ne ya?” diyeninz varsa Mario gibi bir kamera açısına sahip bir oyun diye açıkma yapabilirim. Gerçi Mario benzetmesi biraz kaba olmuş, Deadlight daha çok 1989 yılında çıkan Prince of Persia'ya benziyor. Oyun oynanış bakımından iki boyutlu olsa da grafikleri üç boyutlu. Arkaplanda dolanan zombiler, ses yaptığınız taktirde ya da sizi gördüklerinde hemen size yöneliyorlar. Birçok durumda yanlarından koşarak geçmek ya da bir tuzağa düşürmek mümkün oluyor ama çok kalabalık olduklarında ya da yanlış bir hareket yaptığınızda hemen etrafınızı sarabiliyorlar. Oyunun oynanış mekaniklerinin ayrıntılarına girmeden önce biraz daha grafiklerinden bahsetmek istiyorum. Deadlight'ın kesinlikle en başarılı olduğu konu grafik. Ön planda olan hemen hemen her şeyin karanlık bir silüetini görüyoruz, sanki her şey gölgedeymiş gibi. Bu kadar basit bir fikrin böylesine etkileyici bir sonuç verdiğini görmek gerçekten çok hoş. Bazen kendinizi zombilerden kaçmayı bırakıp harap olmuş Seattle manzarası izlerken bulabiliyorsunuz.

Bazen kendinizi zombilerden kaçmayı bırakıp harap olmuş Seattle manzarası izlerken bulabiliyorsunuz.

Yukarıda da söylediğim gibi Deadlight Prince of Persia'yı andırıyor. Oyun boyunca sık sık bir yerlere tırmanmanız gerekebiliyor ve ilk Prince of Persia oyununda olduğu gibi kendinizi Battal Gazi gibi hissetmiyorsunuz. Evet çoğu zaman yanınızda bir balta ve bir silah oluyor ama silahın mermisi hemen bitiyor, baltayı savururken de Randall yoruluyor. Anlayacağınız kalabalık bir zombi sürüsünü gördüğünüzde kaçmak en mantıklı seçenek oluyor.

![](/media/dummy_article.png)

Böyle bir durumda elinizde sadece bir sapan ile kalsaydınız siz ne yapardınız?

Peki yazı boyunca bu kadar övüp durduğum bu oyunun hiç mi eksiği yok? Tabi ki var. Beni en çok üzen kısmı 4 saatte bitiyor olması oldu. Bitirdikten sonra sizi oyalayabilecek birkaç başarım (achievement), toplanılabilecek günlük sayfaları, gazete kupürleri gibi çok da gizli olmayan şeyler var. Buna değinmişken benim özellikle çok hoşuma giden bir ayrıntı, oyunu o yıllarda ünlü olan el konsollarını bulup oynayabiliyorsunuz! Tabi bunlara konsol demek ne kadar doğru, tartışılır. Game & Watch denilen bu aletlerde sadece birer tane oyun vardı ve çoğu düşen yumurtaları yakalamak gibi basit oyunlardı. Neyse konumuza dönelim... Oyunu bitirdikten sonra en çok oyalanabileceğiniz şey nighrmare (kabus) modu. Bu modda oynarken oyun hiçbir şekilde kaydedilmiyor, bir kere öldükten sonra baştan başlamanız gerekiyor. Bu da oyunu bir oturuşta ve hiç ölmeden bitirmeniz gerektiği anlamına geliyor.

Şimdi gelelim asıl eksik yanlarına... Bir kere oyuna başlar başlamaz fark edebileceğiniz çok ciddi bir bug var: ara sahnelerde ses yok! İnternette biraz araştırdıktan sonra birkaç çözüm yöntemi bulsam da hiçbiri bende işe yaramadı, oyunu indirip videoları bir video oynatıcıda izlemek zorunda kaldım. Bunun haricinde bir iki yerde geçmemeniz gereken duvardan geçip sıkışabiliyorsunuz ve en son checkpointten bir daha başlamak zorunda kalıyorsunuz. Bütün bunlara bir de oyunun durup duruken kasması ve (özellikle oyunun sonlarında göze batan) kötü kontroller eklenince Deadlight'ın kötü bir konsol portu olduğu gerçeği çok göze batmaya başlıyor. Dilerseniz bir kol ile de oynayıp kontrol sorununu çözebilirsiniz, tabi elinizdeki kol XBox 360 kolu ise.

Birkaç teknik sorun haricinde Deadlight son zamanlarda oynadığım en iyi oyunlardan birisi. Siz de bir zombi hayranıysanız (?) ve birkaç teknik sıkıntıyı görmezden gelebilecekseniz bir an önce bu oyunu oynamanızı tavsiye ederim.

Grafik :9

Ses :9

Hikaye :8

Atmosfer :9

Oynanış :7

Toplam :8.4

Kaynakça: