Herkese Merhabalar.
Öncelikle dergimizi takip ettiğiniz için çok teşekkürler. E-bergi projesine başladığımız günden beri birçok olumlu tepki ve beğeni mesajları aldık, doğru yoldayız demek ki=) Gün geçtikçe de okuyucu kitlemiz artıyor, bazen rastgele blog okurken dergimizin adıyla karşılaşıyoruz, bazen yeni tanıştığımız biri "Aa, sen e-bergi'de yazı yazmıyor musun?" diye soruyor, tarifsiz bir mutluluk yaşıyoruz. =) İşte bugün, dergimiz birinci yaşına giriyor. Şöyle bir arkama baktığımda, "vay be" diyorum ama, aslında yaptıklarımız, yapmak istediklerimizin yanında çok küçük kalıyor. Bu farkı kapatmak için ODTÜ Bilgisayar Topluluğu olarak çok çalışıyoruz, çok çalışacağız.
Dışarıdan nasıl gözüküyor bilemiyorum ama, e-bergi bizim için, bir dergiden çok daha öte bir konumda şu an. Her ay yaşadığımız heyecanı kelimelerle anlatabilmek mümkün mü, sanmıyorum:) Daha dün gibi aklımda, "böyle bir dergi projemiz var, kimler görev almak ister?" konulu toplantımız, isim bulurken yaşadığımız eğlenceli anlar, her kafadan bir ses çıkması... İlk yazımı yazma çalışmaları, kaynakların içinde buluvermek kendimi, "ya yazamayacağım ben" derken tüm okunanların sözcük sözcük klavyeden akması bazen... Bölüm koridorlarında geçen "abi yazılar hazır mı, ayın 27si oldu?" dialogları, bazen son gece eforları, bazen işleri erken bitirmenin rahatlığı, bazen yazıların arasında boğulmak, bazen yazısızlıkların stresi :)... Arkası gelmeyen kahvelerin kokusu, klavyenin üzerinde uyumak, başka bir şeyde yaşamadığım tatlı "yeni ay" stresi... Aslında en açık haliyle huzur. Faydalı bir şeyler yapıyor olmanın verdiği mutluluk. Fransa'dan gelen bir tebrik mailinde, Polonya'dan gelen "e-bergi'yi İngilizce olarak da yayınlayabilir misiniz?" önerisinde yaşanan haklı gurur, akabinde göz dolması...
Elimize sağlık arkadaşlar, Nice yıllara e-bergi =)
Ömer Fatih Tanrıverdi
E madem Ömer açtı konuyu, e-bergi sayesinde hayatımızın nasıl renklendiğinden bahsedeyim ben de :)
Bazen her şey üst üste gelir bilirsiniz, dersler bir taraftan, yaklaşan sınavlar bir taraftan, hele bir de uyku bastırmışsa... Bir de e-bergi hazır değilse yayına, sabah kırmızı gözlerle derse gitmek garantidir, ya da dergiyi sabaha yetiştirmenin verdiği huzurla uykunun derse tercih edilmesi :) 2007'nin sonlarında bir ayın ilk günü gece yaşanan bir dialog:
Ömer: Abi artık yatsak mı, saat 5.42 olmuş, benim acaip uykum geldi ya.. Berkan: Abi dur bak bitmek üzere, hem bak ne güzel 2 saat uyanık kalırsak 8.40a bile gideriz ne dersin? Ömer: ...
(Ertesi gün 14.00 sularında uyanmıştık, doğru tahmin. Ders de yalan oldu tabi.)
Şubatın diğer aylara nazaran daha kısa sürmesinin hayatımda problem olacağını hiç sanmıyordum, ama arkadaşlarım sağolsun içimi rahatlatmayı başarmışlardı.
Berkan(bir taraftan gözü ekranda yazıları toplamaya çalışıyor): abi neden şubat 29 çekiyor ya, dergiyi normalden 2 gün daha erken yayınlamış olacağız! İsmail(aynı pozisyonda, hiç istifini bozmadan): abi ya 2008 artık yıl olmasaydı? Berkan: hı?(5 saniye sonra) haa...
Bir tane yönetici arayüzümüz var e-bergiye yazı eklerken kullandığımız. Bu arayüz her şey hazır olana kadar bize varmış gibi gösteriyor, "Yayınla!" butonuna bastıktan sonra da tüm sayfaları yaratıyor. O butona basma anına kadar verilen emekten sonra, butona basmanın da bir mücadelesi olmuyor değil.
İsmail: abi bu ay yayınla!'ya kim basacak? Murat-Ömer-Berkan(aynı anda): tabi ki ben :D 5 sn sonra(herkes birbirine): neden sen abi? 5 sn sonra(herkes birbirine): çünkü bu ay en az ben uyudum :D
Berkan Kısaoğlu
Geçen gün e-bergimizin tanıtımını yaparken küçük bir kız sordu: "Peki e-bergi ne?" Herkese verdiğim cevabı vermem gerekirken, bir an dalmışım...
"E-bergi biziz" dedim içimden. Deneyimimiz, bilgimiz, paylaşımımız... Dış dünyaya açılan kapımız, harikalar diyarımız. Yatağımızdan daha sıcak, uykularımızdan daha huzurlu... Belki de o yüzden günlerimizle, gecelerimizle besledik bu küçük fidanımızı. Her yaprağında bambaşka bir heyecan yaşatırken, sevgimize dayanamayıp tomurcuklanmaya bile başladı. Biz yağdık, o yeşerdi; biz aydınlattık, o büyüdü. Bazen rüzgarsız havada uçurtma uçurmaya çalışırcasına koşturarak, bazen de dalgaların savaşında kumdan kale yapmaya çalışırcasına çırpınarak; ama hep o umutla, hep en sonunda denizin gökyüzüyle birleştiği noktada mükemmel bir ufku yakalayacağımıza inanarak büyüttük e-bergiyi. Ve sonunda, güneşle yağmurun tüm uyumuyla, hepimizin hayatının en güzel gökkuşağının altında bulduk kendimizi. İçimizden biri gibi, hatta hayata bağlayan bir mucize gibi, gökkuşağımız bizi hiç terketmedi. Her ay on gözkamaştırıcı renk ekledik, her yazıda kaçan gülücüklerimiz taşıp yağıyordu okurlara. Bu gökkuşağından sesimiz, nefesimiz, kalp atışlarımız bile duyuluyordu...
Kendime geldim sonra, "Görüyorsun küçük kız, e-bergi bu. Senin gözlerindeki ışıkta e-bergiyi görüp, bunları hissetmek.. Onlarca yazıdan sonra, şu an kelimesiz kalmak..."
İşte bu hayallerle ilerlediğimiz maceramızda, bir de baktık ki, bir yıl büyümüşüz. "E-bergi" adında; bir yıllık bir fidanımız, bin yıllık bir ufkumuz ve hala ilk günkü kadar mükemmel bir gökkuşağımız var. Daha nice yıllarda biricik e-bergimizin altında buluşmak dileğiyle...
İlke Demir