Araba üreticileri arasında Ferrari, mp3 çalar modelleri arasında iPod ne ise Blizzard'ın da oyun stüdyoları arasındaki yeri odur arkadaşlar. Birçok rakibi vardır. Bazıları, zaman zaman onunla eşit kalitede ürünler de çıkarabilir; ama standartları belirleyen hep o olur. Bugün Blizzard yapımı olup da taklit edilmemiş, kendi türünde mihenk taşı olmamış bir oyun yoktur. Sanki oyunları para kazanmak için değil de hobi olarak yapıyormuş gibi bir havası vardır; belki de bu yüzden en çok parayı da o kazanır. Peki onu farklı kılan nedir? Bu beceri, bu ustalık nereden gelmektedir? Blizzard bu kadar güzel oyun yapmayı nereden öğrenmiştir? Bunlar ayrı bir yazının konusu.

Starcraft 2 çıkalı dört aydan fazla bir süre oldu. Bu süre içinde senaryolar bitirildi, maçlar yapıldı, liglerde yükselindi, uyarlama (custom) oyunlar keşfedildi. Rüzgâr biraz olsun dindi ve şu an duruma biraz daha dışarıdan bakma şansına sahibiz. Bu nedenle yazımda oyunu tanıtmak yerine başka bir soruya cevap aramak istiyorum: Starcraft 2'yi Starcraft 2 yapan şey nedir?

Jim Raynor Bir Gün Kolunda Bir Zergling ile Bara Girer

Bilindiği üzere serinin ilk oyunu Starcraft günümüzden on iki yıl önce çıktı. Bu kadar meşhur olmasının sebebi de (Kore'deki çılgınlığı saymazsak) oyundaki ırklar arası farklı oynanışa karşın bir strateji oyununda o güne dek yakalanamamış olan dengeydi. Starcraft 2'de de durum aynı. Oyun denge üzerine kurulu. Bunun sonucunda da oyun yaşayan bir varlığa dönüşüyor. Şöyle ki; bir gün çevrimiçi maçlara başlıyorsunuz, yene yenile kafanızda belli bir taktik oluşturuyorsunuz ve kazanma oranınızı arttırıyorsunuz. Yorgun düştüğünüz anda da oyunu kapatıp yatıyorsunuz. Ertesi gün birkaç maç daha alırım diye girip daha bir günlük olan çiçeği burnunda taktiğinizi uygulamaya başlıyorsunuz. O da ne? Sizin taktik işe yaramıyor. Her maçı kaybetmeye başlıyorsunuz ve aklınızda o acı gerçek belirginleşiyor. Starcraft 2, siz uyurken de yaşamaya devam ediyor. Taktiğiniz dün yendikleriniz tarafından hemen uygulamaya koyuluyor ve mutlaka bu taktiğin zayıf yönleri çözülüyor. Ertesi gün herkes oyuna, aklının bir kenarında sizin taktiğin karşı taktiğini bulundurarak başlıyor. Bunu sağlayan şey oyundaki o müthiş denge. Bu denge, Starcraft 2'de herkesi her koşulda yenen bir taktiğin olamayacak olmasının da kanıtı gibi adeta.

Oyuna ilk sürümünden farklı olarak -bu meşhur dengeyi bozmayacak şekilde- birkaç yeni birim ve özellik eklenmiş. Peki bu özellikler yeni bir oyun için yeterli mi? Bu oyun içi denge zaten on iki yıl önce de yakalanmamış mıydı? İşte bu noktada yeni bir Blizzard dehası devreye giriyor: yenilenmiş bir Battle.net. Bu yeni Battle.net'i Starcraft 2'den bağımsız düşünmek oyuna haksızlık olur; zira bu durumda Starcraft sadece grafikleri yenilenmiş, birkaç birim eklenmiş on iki yıllık bir oyun olmaktan öteye gidemez.

Battle.net'i artık oyunun bir çeşit dış kabuğu olarak tanımlayabiliriz. Burada ligler, uyarlama (custom) oyunlar, arkadaşlarınız, geçmiş maç kayıtlarınız, başarılarınız (achievement) bulunur. Adeta bir Starcraft 2 sosyal ağıdır. Kişisel profilinizi oluşturup en gıpta ettiğiniz başarılarınızı (achievement) vitrininize dizip arkadaşlarınızla partiler kurabilirsiniz. Şimdi oyunun can damarı olan bu sosyal kabuğa biraz daha yakından bakalım.

Starcraft 2 için kurulmuş olan lig sistemi benim bugüne kadar gördüğüm en iyi çevrimiçi oyuncu eşleştirme sistemi oldu. Oyunda tek bir hesap açabiliyorsunuz ve yaptığınız ilk beş çevrimiçi maça göre beş farklı dereceli ligden birine yerleştiriliyorsunuz. Yeni maçlar yapmak istediğinizde kendi liginizdeki insanlarla karşılaşıyorsunuz. Her maç başında karşınızdaki rakibe göre oyun, iki taraftan birini favori ilan ediyor ya da iki tarafın da eşit olduğunu söylüyor. Kazandığınızda favori olan karşı tarafsa alacağınız puan artıyor. Kendi liginizde yeterli başarıyı gösterdiğinizde bir üst ligden insanlarla karşılaşmaya başlıyorsunuz. Onlara karşı da belli bir üstünlük yakalarsanız o lige terfi ediyorsunuz. Aynı şekilde bir aşağı lige de düşebiliyorsunuz. Bu şekilde sistem karşınıza sürekli sizin seviyenizde rakipler çıkarıyor. Böylece iyi bir oyuncuysanız karşınıza sürekli gelen çaylaklar yüzünden veya yeni başlamış bir oyuncuysanız karşınıza sürekli çıkan güçlü rakipler yüzünden oyundan soğuma ihtimaliniz ortadan kaldırılıyor. Bu sistemde uzun süre oyuna girmezseniz yavaş yavaş alt sıralara, bir süre sonra da bir alt lige düşme ihtimaliniz var; fakat Blizzard'ın yine ufak ama etkili bir çözümü var. Oyuna girdiğiniz ilk günden itibaren her geçen gün kendinize ait bir puan havuzunda puanlarınız yavaş yavaş birikiyor ve kazandığınız maçlardan sonra bu havuzdan da bir miktar puan kazanıyorsunuz. Bu sayede uzun süre oynamayıp yeniden dönerseniz oyun, ligde hak ettiğiniz yere geri dönmenize yardım ediyor.

Bir diğer can alıcı Battle.net özelliği ise uyarlama(custom) oyunlar. Starcraft 2 ile birlikte gelen harita editörünü kullanan mod yapımcıları, oyunlarını buradan yayınlayabiliyorlar. Siz de sanki bir lig maçına girer gibi kolay bir şekilde -indirme, yükleme, güncelleme gibi işlerle uğraşmadan- başkalarının yaptığı oyunlara arkadaşlarınızla beraber (tek kişilik bir oyuna da yalnız) girebiliyorsunuz. Açıkça söylemek gerekirse benim en çok vakit geçirdiğim bölüm de burası. Şu an tam sayısını bilmemekle beraber yüzlerce modun yüklü olduğunu düşünüyorum ve neredeyse her hafta yeni eklenmiş olan oyunları denemek için saatler harcıyorum. İleride Blizzard, mod yapımcılarına bu şekilde para kazandırmayı da düşünüyor ve bu fikir, yapılan yaratıcı modları gördükçe hiç de mantıksız gelmiyor. Öyle ki, bu güne kadar Dota'nın pabucunu dama atacak onlarca yeni modla karşılaştığımı söyleyebilirim. Hele bir Marine Arena var ki; Starcraft 2'den daha fazla onu oynamış olabilirim!

Zealot öldü! Bir Dark Templar Olarak Yeniden Doğdu

Battle.net'in sayabildiğim ve sayamadığım birçok özelliği sayesinde Starcraft 2'yi ölümsüzleştirdiğini söyleyebiliriz. Oyunun tek kişilik senaryosunu bitirip liglere, başarılara (achievement), uyarlama (custom) oyunlara bir girerseniz, hatta harita editörüyle mod yapımına da başlarsanız, Starcraft 2'nin günlük bir ihtiyacınız haline dönüşmemesi için ortada bir neden kalmıyor. On iki yılda bir yapıp da tam yapmak böyle bir şey olsa gerek. Bu hayranlık sınırlarını zorlayan yazımı da, zamanında çok etkili olmuş bir oyun eleştirmeninin sözleriyle noktalamak isterim: “Blizzard'dan babam çıksa yerim.”