Uzun bir oyun geliştirme maratonunun ardından hepinize selamlar! Ocak ayının son günlerinde bu yılki Küresel Oyun Takılmacası'nı (Global Game Jam) geride bıraktık. Bu etkinlik, Türkiye’de oyun sektörünün tanınmasını sağlaması açısından önemli. Yılın bu dönemlerinde tek tük de olsa medyada bu sektörün de yer bulması oyun yapımcılarına maddi manevi büyük destek oluyor zira.

GGJ’den kısaca bahsetmek gerekirse, kendisini diğer takılmacalardan ayıran yanı, dünya çapında inanılmaz bir büyüklüğe ulaşmış oluşu. Bu yıl 300’den fazla mekânda oyun geliştiricilerini bir araya toplamayı başardı. Bu büyüklüğü ülkemizde de dikkat çekmiş olacak ki, diğer onlarca "oyun takılmacası"nın (game jam) sosyal medyada bile kendine zor yer bulduğu bu dönemde, büyük destekleyicilerin yer aldığı, 120’den fazla insanın bir araya geldiği bir etkinliğe dönüşebildi. Bu yıl GGJ, Türkiye’de 6 ayrı merkezde düzenlendi. Bu sayı son iki yıla kadar sadece 1 idi. Sayıların artması oyun sektörü açısından bayağı iç açıcı aslında.

Bu yılki GGJ’nin nasıl geçtiğinden, etkinlikte neler yapıldığından bahsetmeden önce basında yer alış şekliyle olaya ülkemizde biraz yanlış bakıldığını söylemek istiyorum. Öncelikle yerli medyamızda bunun bir yarışma olduğu söyleniyor. Bir "oyun takılmacası"nın amacı yarışma ortamı yaratmak değildir. Dünya çapında GGJ gibi onlarca etkinlik düzenleniyor. Bunların birkaçı GGJ’den de ünlü ve bunların neredeyse hiçbiri yarışma olarak görülmüyor. Asıl amaçlanan, daha çok insanı oyun geliştirmeye yönlendirmek, insanlara kısa sürede yaratıcılıklarını sınama şansı vermek, oyun geliştiren insanları bir araya getirmek gibi daha yapıcı unsurlardır.

Başlangıç konuşması olsun, "jüri"lerin genel yaklaşımı olsun; GGJ’nin Türkiye ayağında -ya da benim bulunduğum ODTÜ’deki merkezinde- başlangıç konuşmaları, oyun sunumları ve ödül töreninde tam bir yarışma havası hâkimdi. Bilmiyorum benim gibi kaç oyunseveri daha rahatsız etti; ama jüri, ödül töreni gibi kavramların bu tarz etkinliklerde yer almaması gerektiğini düşünüyorum.

Gelelim o önemli kırk sekiz saate. Tabi ben sadece METUTECH-­ATOM’un düzenlediği ODTÜ merkezinden bahsedebileceğim. Sanırım aşağı yukarı diğer yerlerde de benzer görüntüler ortaya çıkmıştır. Bilgisayarların ve tabletlerin abur cuburlar, içecekler, battaniyeler, yastıklar ve tulumlarla bir arada, kargaşa oluşturduğu masalar; etraflarında 30 saat uyumamış, bilgisayardaki bir noktaya odaklanmış veya klavyenin üstüne kafasını koyup uyumaya başlamış insanlar; üç saat kestirmek için gittiği dinlenme salonundan yaklaşık dokuz saat sonra çıktığını fark ettiği için afallamış yüzlerle masasının başına dönenler... Orada bulunup sadece izlemesi bile eğlenceli olabilecek bir etkinlikten bahsediyorum. :)

GGJ, her sene olduğu gibi Cuma akşamı saat 17.00’de, temanın açıklanmasıyla başladı; ki bu seneki tema, dinlettikleri bir kalp atış sesi idi. Sonrasında ana salonda takım kurma telaşı başladı.

Girişte katılımcıların doldurduğu listeden takım arkadaşı aramaya başlayanlar, masalara ilan bırakanlar, telefonla hemen arkasındaki tanımadığı grafikeri arayanlar burada da küçük çaplı bir kargaşa oluşturdu. Takımların büyük kısmı oluşturulup masalara geçildikten sonra bir süre ortada masa masa gezip takım aramak zorunda kalan insanların yerleşmeleri, yaklaşık o gece yarısına kadar sürdü.

Bu noktadan sonrası oyun üzerinde beyin fırtınası ve ilk günün getirdiği enerjiklikle apar topar kodlamaya/çizmeye/modellemeye başlama oldu. Kendi takımımdan ve birkaç takımdan daha gördüğüm kadarıyla bu ilk gün..ya da ilk uykuya gidişe kadar olan süreç desem daha iyi olabilir -çünkü gün kavramını kaybediyorsunuz o hafta sonu- etkinliğin en verimli zamanı oluyor. Oyunun temel unsurlarını bu süreçte yetiştirmek en önemli amaçlardan biri olmalı bana sorarsanız. Oyunların bitirilmesine kadar olan süreçte insanlar enerjileri yettikçe ayakta kaldılar. Arada kafa dağıtmak için yapılanlar: kapının önüne çıkıp hava almak, diğer takımların oyunlarına göz atmak, bu oyunları test etmek, arada oyun yapmayı bırakıp oyun oynamaya girişmek, dizi izlemek gibi aktivitelerden oluşuyordu. Bu süreçte oyun endüstrisinden insanlarla tanışmak sanırım hafta sonunun en büyük kazanımıydı.

Her şeyin yanında, insanın aklına kazınan ilginç sahneler de vardı. ODTÜ Oyun Teknolojileri (GATE:Game Technologies) Yüksek Lisans bölümü öğrencileri GGJ'ye ana kalabalıktan ayrı bir yerde katılmak zorundalardı. Küçük fuaye alanının karşı kıyısında sessiz sakin, bu taraftaki hareketlilikten uzak bir 48 saat geçirmeleri bana garip geldi. Daha doğrusu, hepsini görecek bir açıya yerleştirilmiş bir adet dizüstü bilgisayar ve kamera her şeyden daha garipti. Etkinliğin ikinci gecesinde Kemal Kurdaş Salonu’nda bir Türk Sanat Müziği korosu sahne aldı. Bu konsere gelen kalabalığın, diğer köşede dağınık masalarının başında uykusuzluktan yarı zombiye dönüşmüş oyun geliştiricilerini izlemesi çok daha acayipti. Aradaki sınıra yakın bir masada olduğum için iki "kalabalığın" etkileşimine yakından şahit oldum. Dinlemesi gayet eğlenceliydi gerçekten! :)

Son saatlere yaklaşılırken jüriler yavaş yavaş oyunlara göz atmaya başladılar. Onlardan da alınan fikirler doğrultusunda oyunları son haline getirme telaşı baş gösterdi. Her ne kadar kafanızdakileri yapmış olsanız da bu noktada gerilmemek elde değil, bir şeylerin eksik kaldığı korkusu size ister istemez hâkim oluyor. Geri sayım bittikten sonra geçen yılki sunumlardan farklı olarak oyunlardan bir sergi yapıldı. Büyük fuaye alanında her grup kendi masasında oyununu sergiledi. Kalabalığa pek uygun olmasa da sunumlardan daha mantıklı bir yaklaşım olduğunu söyleyebilirim. Yaklaşık iki saat boyunca herkes her oyunu deneme fırsatını buldu sanırım.

Serginin sonrasında ödül töreni ve kokteyl başladı. Bu noktada topluluğumuzun iki üyesinin(Atıl KOÇKAR, Ozan ÇELİK) kodladığı Run the Drum adlı oyunun ikincilik ödülünü aldığını da araya sıkıştırayım. :) Kokteylden sonra bu yılki GGJ’nin sonuna gelmiş olduk. O gün küresel sitedeki yoğunluktan dolayı bazı oyunları siteye yüklemekte sıkıntılar yaşanmıştı; ama sanıyorum şu an bütün oyunlar oradaki yerini almıştır. En azından benim katıldığım merkezde yapılan oyunların küçük birer incelemesini yazmayı düşünüyordum; ama öylesi sanırım çok uzun olurdu. O yüzden yazının sonunda oyunlara ulaşabileceğiniz bağlantıları vereceğim. Topluluğumuzdan üyelerin yer aldığı oyunlara biraz torpil geçebilirim tabii. ;)

Sonuç olarak herkes doğal olarak yorgun ayrıldı oradan. Ama iki günde sarf edilen çabadan, edinilen çevreden herkes mutluydu. Etkinliğin -sonraki birkaç günü fazladan uyuyarak geçirecek olmak dışında- olumsuz bir tarafını bulan yoktu sanırım. :) Diğer oyun takılmacalarının da ülkemizdeki oyun geliştiricilerden rağbet görmesi dileğiyle, sizi bu yılın GGJ’sinden çıkan oyunlarla baş başa bırakıyorum. Sonraki sayılarda görüşmek üzere!