Prof. Dr. Fatoş T. Yarman Vural

İnsanoğlu, artık, yapay zeka teknolojileri ile kendisinden daha akıllı ve becerikli makina ve robotlar yapabiliyor. Nano-teknolojik yöntemlerle de ileri malzeleler tasarlayarak, maddeye akıl kazandırmaya çalışıyor. Dışardaki ışık miktarına göre geçirgenliğini ayarlayan pencere camları yapmayı başardık. Akıllı kumaşlardan yapılan giysilerimiz, beden sıcaklığımızı algılayarak rengini değiştirebiliyor. Kısa bir süre sonra, elle tutulmaz, gözle görülmez nano-robotlar vücudumuzda dolaşarak olası hastalıkları biz fark etmeden algılayabilecek. Laboratuvar ortamında tasarladığımız bakterilere, çok basit de olsa, hesaplama yaptırabiliyoruz. Fabrika robotları insandan çok daha kusursuz ve hızlı çalışarak gündelik hayatta kullandığımız pekçok araç ve gereci üretebiliyorlar. Üstelik bizim kadar çabuk yorulmuyorlar.

Peki, tüm bu bilimsel çalışmalar hangi yöne doğru koşuyor? Akıllı sistem teknolojileri bizi nerelere götürecek? Şimdi, biraz geçmişi hatırlayıp geleceğe doğru hayal kuralım:

20.Yüzyılın sonlarına doğru, yapay zeka teknolojilerinde meydana gelen beklenmedik gelişmeler biz, bilgisayarcıları bile şaşırttı. 1990’lı yıllara kadar, birçoğumuz bazı yeteneklerin sadece insana özgü olduğunu ve makinaların bu yetenekleri asla kazanamayacağını sanıyorduk. Sihir, 1997’de dünya satranç şampiyonu Garry Kasparov’un Derin Mavi Bilgisayara yenilmesiyle bozuldu. O güne kadar Kasparov da dahil olmak üzere pek çok kişi “bir makina insanı asla yenemez” diyordu. Ama, Kasparov, turnuvanın beşinci turunda, makinanın kusursuz hamleleri karşısında yenilgiyi kabul ederek masadan kalktı.

“Sadece insana özgü yetenek” efsaneleri o tarihten sonra bir bir yok olmaya başladı. Bundan 15-20 yıl öncesine kadar, sadece insan konuşulanı anlayabiliyordu. Sadece insan el yazısını okuyabiliyordu. Sadece insan beste ya da resim yapabiliyordu. Oysa, artık cep telefonlarımız bile el yazımızı ve konuşmamızı tanıyabiliyor. Van Gogh gibi resim yapan programlar, Bach gibi beste yapan kompozisyon yazılımları geliştirdik. Üstelik, akıllı sistem teknolojileri ile gündelik hayatımızda yer alan eşyalar; arabalar, elbiseler, ayakkabılar, diş fırçaları, ve bunun gibi pek çok şey giderek daha da akıllanıyorlar.

Hala “insana özgü” diyebilceğimiz yetenekler yok mu? Var elbette… Örneğin; bilincimiz, şuurumuz, duygularımız, çelişkili davranışlarımız sadece bize özgü… Ancak, şunu da gözlüyoruz ki, zaman geçtikçe “insana özgü” dediğimiz yetenekler seti küçülüyor. Bir süre sonra, insan gibi ağlayan, gülen, kapris yapan, duygularına göre hesap yapan bilgisayarlar çıkarsa pek de şaşırmayacağız. İnsana özgü yeteneklerin hepsini bilgisayara aktarabilecek miyiz, bunu tam olarak bilemiyoruz. Ancak, bilim ve teknolojideki gelişmelere paralel olarak doğal zeka ve yapay zekanın her geçen gün daha çok iç içe geçtiğine tanık oluyoruz. Örneğin; başımıza taktığımız bir kask ile beyin sinyallerimizi elektik sinyaline dönüştürerek bilgisayarımıza komutlar verebiliyoruz. Beyin-makine ara yüzü adını verdiğimiz bu tür aparatlar henüz biraz hantal ve pahalı. Ama zaman içinde daha kullanışlı ve ucuz hale gelebilirlerse, elektronik aletleri düşünce yolu ile kontrol etmemiz ve çalıştırabilmemiz mümkün olacak.

Eğer Moore yasası sürekliliğini korursa, içinde yaşadığımız yüzyılın sonunda insan beynini bilgisayar ortamında modelleyip canlandırabileceğiz. Böylece, beynimizdeki bilgileri bilgisayar ortamına kopyalayabileceğiz. Bu da kendimizi yeni biyolojik ya da biyonik bedenlere indirebilmenin yollarını açacak. Ayrıca, bedenimizin içine ya da dışına takacağımız biyonik yongalarla ve ileri malzemelerle aklımızı ve yeteneklerimizi daha da güçlendirebileceğiz. Bilgisayarlar küçülmeye devam ederek masalarımızın üstünden kalkacak, eşyalarımızın ve hatta vücutlarımızın içine girecek. Giderek makina ile insan daha çok bütünleşecek. Yapay zeka ve doğal zeka birbirini besleyerek birlikte güçlenecekler ve aralarındaki fark gittikçe azalacak. Kısacası, her geçen gün daha da akıllanıp, aklımızı çevremizdeki madde ve eşyalara aktararak yepyeni akıllı sistemler üreteceğiz ve bu sistemlerin bir parçası olarak yaşayacağız.

Şekil 2: Da Vinci Robotik Ameliyat sistemi, insan elinden çok daha hassas hareketler yapabiliyor. Üstelik cerrah, hastanın yanında olmadan da uzaktan ameliyat edebiliyor (Kaynak: http://www.davincisurgery.com ).

Teknolojik gelişmeler bu hızla sürerse, kısa bir süre sonra yapay zekayı doğal zekadan ayırt etmek oldukça zorlaşacak gibi görünüyor. O zaman, her ikisinin de birbiri ile iç içe geçtiği yepyeni ve farklı bir zeka tanımına ihtiyacımız olacak. Yapay ve doğal zekanın simbiyotik ilişkisi ile oluşan bu zeka türüne ortak zeka adını verebiliriz. Ortak zekayı, doğal ve yapay zekanın karışımı ile ortaya çıkan bir üst zeka türü olarak tanımlayabiliriz. Insan ve makinayı ayrı sistemler olarak değerlendirip tasarım yapacağımıza her ikisini de akıllı bir sistemin parçaları olarak düşünebiliriz. O zaman, insan ile makina problemleri birlikte çözer, birlikte tasarım ve üretim yapar.

Daha şimdiden, Internet ortamında diğer insanlarla ve akıllı makinalarla beraber iş yaparak, karıncalar gibi süper organizmalar oluşturmaya başladık bile... Örneğin, robot kolları ile donatılmış bilgisayarlı ameliyat sistemleri ile farklı yerlerde bulunan doktorlar uzaktaki hastalarını internet üzerinden ameliyat edebiliyorlar.

Şekil 3: Moore yasasına göre üstel olarak artan hesaplama gücü: Bu yasa sürerse, 2100 yılından sonra tüm insanlığın yeteneklerini bir bilgisayarda canlandırmamız mümkün olabilecek mi? (Kaynak: http://www.singularity.com/charts/page70.html )

Peki, ortak zeka bizi nerelere taşıyacak? Uzay Bilimdeki gelişmeleri göz önüne alırsak, insan-makine birleşimi ile oluşturulan akıllı sistemlerin ve bunların yarattığı ortak zekanın zaman içinde evrene yayılarak daha ileri yeni bir zeka türü oluşturabileceğini öngörebiliriz: Evrensel zeka olarak isimlendirebileceğimiz bu zeka türü evrendeki varlıkların kendi kendine evrilerek daha akıllı sistemler oluşturması olarak tanımlanabilir… Evrensel zeka birden fazla insanın ve makinanın bütünleşerek oluşturduğu akıllı organizmaların evrene yayılması ile ortaya çıkabilir. Bu süper organizmalar kendilerinden daha akıllı yeni organizmalar oluşturarak evrendeki cisimleri süreç içinde daha akıllı hale getirebilir. O zaman canlı ve cansız arasındaki ayırım giderek azalır. Ve evren kendi kendine evrilerek şimdikinden çok daha karmaşık ve akıllı yapılar oluşturma yeteneği kazanabilir. Böyle bir evreni, tek vücut dev bir akıllı sistem olarak hayal edebiliriz.

Bu öngörü, şimdilik bir bilim kurgu romanına konu olmaktan öteye gidemiyor. Ama belki de bütün bu olup bitenler evrenin kendi kendine evrilerek daha akıllı bir sisteme dönüşme sürecinden başka birşey değildir. Bizler, kendi küçük dünyamızda akıllı sistemler geliştireceğiz diye çalışıp çırpınırken, evrensel zekanın oluşmasına hizmet etmekten başka birşey yapmıyoruz, belki…. Kim bilir?