Bu aralar Türk oyun piyasası oldukça hareketli günler yaşıyor. (Yazının yayınlanma tarihi biraz geciktiği için, o günlerin üzerinden 4 ay gibi bir süre geçti. Yazar burada mayıs ayından bahsediyor. Gecikme için özür dileriz – Enes). Hız kazanmış mobil oyunlar bir yana, geçen ay iki tane daha büyük oyun çıktı; Nowhere Studios’tan Monochroma ve Vector Games’ten Dark Raid. Daha önce de mobil platformlara çıkmış yerli malı bulmaca oyunlarını görmüştük zaten, ancak Dark Raid FPS türünde bir oyun olduğu için ortaya nasıl bir sonuç çıkmış çok merak etmiştim doğrusu. Final dönemi olduğu için çıktığı gibi oynayamasam da bir haftalık gecikme ile merakımı giderebildim.

Asıl incelemeye geçmeden önce önemli olduğunu düşündüğüm birkaç nokta üzerinde durmak istiyorum. Öncelikle bu aşamada Türkiye’den çıkan herhangi bir oyunun teknik kalitesini dünya standartları ile karşılaştırarak sert bir şekilde eleştirmeyi doğru bulmuyorum. Sonuçta Crysis ayarında grafik yapmak çok masraflı ve zor bir iş. Kaldı ki dünya çapında bile bağımsız stüdyolardan (teknik açıdan) muhteşem grafikler görmeniz çok zor.

Değinmek istediğim ikinci nokta da herhangi bir geliştiriciyi kurşuna dizmeden önce durup adamların neleri başardığını, neleri hangi sebepten dolayı başaramadığını düşünmek lazım. Spesifik olarak Dark Raid ve Monochroma üzerinde örneklerini ele alırsak, adamlar oyunlarını satılabilecek ürün haline getirmekle kalmayıp (daha önce herhangi bir oyun yapmış olanlar bununla ne demek istediğimi çok iyi anlayacaklardır) bir de Steam üzerinden satışa çıkardılar. Aldıkları notlar ve iyi / kötü eleştiriler ne olursa olsun sadece bu bile benim gözümde bir başarı.

Neyse bu konularda daha çok konuşabilirim, o nedenle iyisi mi incelemeye geçelim.

Oyundaki hikaye aynı porno filmlerindeki gibidir, olması beklenir ama o kadar da önemli değildir.

Evet, yukarıdaki söz bugün sadece konsollarda değil, aynı zamanda bilgisayarlarda da oyun oynamamıza olanak tanıyan, FPS türünün babası sayılabilecek, Wolfeinstein, Doom, Quake gibi oyunların arkasındaki isim, John Carmack’e ait. Her ne kadar bu sözüne tamamen katılmıyor olsam da FPS türünde nadir örnekler dışında hikaye hiçbir zaman ön planda olmamıştır. Özellikle Call of Duty serisinden önce çıkan, old - school dediğimiz eski tarz FPS oyunların hemen hemen hepsinde hikaye “Bir silahsın, gidiyorsun” şeklinde özetlenebilir. “Eski tarz FPS oyunlarını günümüz grafikleri ile birleştirmeyi” vadeden Dark Raid için de durum çok farklı değil. Oyuna Swan isimli bir uzay gemisinde Muddy isimli bir tamir robotunun kontrolünü üstlenerek başlıyoruz. Açılış niteliği taşıyan ilk bölümün sonunda uzaylıların saldırısı sonucunda bizim haricimizdeki robotlar gemideki insanları öldürmeye başlıyor, tahmin edersiniz ki biz de oyunun sonuna kadar onlarla savaşmak durumunda kalıyoruz.. Muddy’nin neden etkilenmediğini tam olarak açıklanmasa da oyun boyunca ufak ipuçlarından sebebini öğrenebiliyoruz.

Hikaye Muddy ve hayatta kalanlardan teğmen Falcon ile arasında geçen telsiz konuşmaları ve yazışmalarla ilerliyor. Bu konuşmalardan ne yapmamız gerektiğini öğrensek de açıklamalar her zaman yeterince açıklayıcı olmuyor. Özellikle eski FPS’ler ile aranız iyi değilse ve sağlam bir oyun geçmişiniz yoksa, ilk bölümler başta olmak üzere, yer yer ne yapacağınızı bilemeyebilirsiniz. Bu durum oyunun geneli için geçerli. Bazı silahların ikincil ateş modu olduğunu ancak oyunun sonunda fark ettim. Ayrıca bir iki yerde mesaj bitmeden oyun herhangi bir şey yapmanıza izin vermiyor. Sadece belli yerlerde otomatik kayıt alındığı için bu mesajları her seferinde okumak zorunda kalıyorsunuz. Oyun boyunca hikaye çok ilerlemese ve özellikle Muddy konusunda cevaplanmamış bazı sorular kalsa da sonunda ikinci oyunun sinyallerini vermiş yapmıcılar. Aynı şey Kabus22’de de yapılmıştı ancak ne yazık ki ikinci bir Kabus oyunu göremedik. Umarım Dark Raid’in kaderi daha farklı olur.

Grafikler şahane olmasa da yeterince güzeller. Hatta oyunun en iyi yanlarından birisi olduğunu söyleyebilirim. Görsel olarak eleştirebileceğim tek şey bazı kaplamaların yeterince yüksek çözünürlüklü olmaması.

Görseller tatmin etse de mekanlar çok tekrar ediyor. Özellikle oyunun ilk yarısı hep karanlık koridorlarda ve depolarda geçiyor bu da sürekli aynı yerde dolanıp duruyormuşuz gibi hissettiriyor. Neyse ki ikinci yarısında mekanlar aydınlanıyor ve çeşitleniyor.

Grafiklerin yanında oyunun sesler de tatmin edici kalitede, ancak burada da bazı eksikler var. Oyun boyunca beni en çok rahatsız eden şey yerden silah alırken ses çıkmaması oldu. Belki yazıyı okurken size öyle gelmeyebilir, ama oynarken bunun ne kadar önemli bir ayrıntı olduğunu anlayacaksınız. Neyse ki aynı durum şarjör veya can için geçerli değil. Keşke şarjör alma sesini silah alırken de kullansalarmış.

Diyalog seslendirmeleri pek iyi değil, bu durum özellikle Türkçe diyaloglar için geçerli. Konuşmalar sırasında çok kötü seslendirilmiş bir film izliyormuşum gibi hissettim. Özellikle televizyonda film izlemeye alışık değilseniz konuşmalar sizi çok rahatsız edecektir. Bu durum çoklu oyuncu modunda değişiyor; spiker seslendirmeleri temaya uygun ve kulağa çok hoş geliyor. Sesler konusunda son söylemek istediğim müziklerin gayet güzel olduğu. Özellikle oyunu bitirdikten sonra çalan müzik oldukça başarılı.

Gelelim oyunun asıl önemli kısmı olan mekaniklerine. Başlarda hareket etmek ve nişan almak biraz garip gelse de bu durma çabuk alışıyorsunuz. Özellikle ilk aldığınız, plazma silahının tam olarak nişan aldığınız noktaya ateş etmemesinin bu duruma etkisi büyük. Çok geçmeden elinize taramalı tüfek, pompalı tüfek gibi standart FPS silahları geçiyor. Ama mermilerin çabuk bitmesi, hedef almanın zorluğu, silahların etkisizliği gibi etkenler yüzünden yakın ve orta mesafelerde plazma tabancası en etkili silah oluyor. Bir tek oyunun sonlarında bulabileceğiniz dürbünlü nişancı silahını aldığınız zaman işler değişiyor. Gerek yakın mesafede gerekse uzak mesafede çok etkili bir silah olduğu için merminiz oldukça bunu kullanmayı tercih edeceksinizdir. Bu silah ile her düşmanı tek bir atış ile öldürebiliyorsunuz, bu nedenle başka bir silaha gerek kalmıyor.

Daha önce de söylediğim gibi oyun otomatik olarak belli yerlerde kaydediliyor ve bunlar haricinde kayıt yapamıyorsunuz. Özellikle oyunun ortalarında bu kayıt noktalarının arası çok açılıyor ve bazı durumlarda epey can sıkabiliyor. Neyse ki zorluk seviyesi güzel ayarlanmış ve öldüğünüz zaman genelde sizin hatanız oluyor, oyuna çok fazla kızamıyorsunuz. Bu güzel ayarlanmış zorluk seviyesine düşmanların yapay zekası da dahil. Çılgın taktikler geliştirmeseler de siz düşmanlara ateş ederken sağa sola kaçıyorlar, şarjör değiştirirken saklanıyorlar. İsabet oranları da güzel ayarlanmış, çatışmalar genellikle heyecanlı geçiyor. Tabi her eski oyunda olduğu gibi burada da bazen düşman sizi görmeden köşeden kafanızı çıkararak onu vurmak mümkün olabiliyor.

Oyunda ilerledikçe çift zıplama, hızlı koşma ve kalkan özelliklerinin kazanıyoruz. Ancak burada iki sıkıntı var; nasıl ve neden bu özellikleri kazandığımız açıklanmıyor ve kalkan haricindekiler pek de işe yaramıyorlar. Bazı çok zıplamalı bölümlerde çift zıplama işimizi kolaylaştırsa da hiçbir zaman aşırı gerekli olmuyor.

Dark Raid’i en zor seviyenin bir altındaki seviyede bitirmek altı saatimi aldı. İlk defa oynadığım için de oldukça yavaş oynadım; her köşeye bakıp oyundaki bütün heykelcikleri bulmaya çalıştım. Gerçi bu heykelcikler ne işe yarıyor, hangilerini aldım veya kaç tanesini kaçırdım gibi bir bilgi bulamadım. Aynı durum başarımlar için de geçerli. Hiçbir yerde bir listesini veya herhangi bir kaydı yok, sadece belli şeyleri yaptığımızda ekranda bir uyarı şeklinde çıkıp kayboluyorlar.

Çoklu oyuncu modunda işler birazcık değişiyor. Burada oynayabileceğiniz üç harita ve üç farklı oyun tipi mevcut. Bunlar turnuva (deathmatch), takım turnuvası (team deathmatch) ve bayrak kaçırmaca (capture the flag). Dark Raid’i incelerken henüz sunucular aktif değildi bu nedenle botlarla oynamak durumunda kaldım. Daha önce düşmanlar için söylediklerimi burada söylemek mümkün değil. Botlar çoğu zaman siz yokmuşsunuz gibi davranıyor, ancak geçeceği kapıda durursanız sizi fark edip ateş edebiliyor. O zaman da vurabilmesi büyük şans oluyor. Bayrak kaçırmaca modunda bayrağı aldığınız zaman size yoğunlaştıkları için arada bir vurabiliyorlar.

Durum genel olarak bu şekilde. Dark Raid bu hali ile de kötü bir oyun olmamasına rağmen keşke biraz daha test edip cilalasalarmış. Bu yazıda bahsettiğim birçok eksik biraz daha vakit harcanarak kapatılabilirdi, umarım ikinci oyun üstünde biraz daha çok uğraşırlar. Eminim ki bu oyun yeterince satarsa Vector Games, Dark Raid 2 ile çok daha güzel yerlere gelebilir. Oyun şu anda Steam’de 20$, PlayStore’da 30 TL. Eğer PlayStore’a yeni kaydolacaksanız 10 TL indirim de kazanıyorsunuz.

Bu aylık benden bu kadar. Kendinize çok iyi bakın. Not: Canınız sıkılırsa dürtün, bir iki el çok oyunculu Dark Raid modunu oynayalım.

  • Grafik: 8
  • Ses: 6
  • Oynanış: 7
  • Hikaye: 5
  • Atmosfer: 7