Merhaba sevgili E-Bergi okurları! Bu ay ne yazsam diye düşünürken geçen dönem ders için yaptığım ufak bir proje geldi aklıma. Projenin kendisi çok değişik veya orijinal değildi, bu aralar birçok örneğini bulabileceğiniz “walking simulator” yani yürüme simülatörü dediğimiz (ör: Dear Esther, Gone Home, Stanley Parable) tarzda kısa bir oyundu. Bu oyunlarda aksiyon yoktur, düşman yoktur. En iyi örnekleri oyuncuyu içine çeken bir atmosfere ve güzel birer hikayeye sahiptirler. Peki neydi bu projenin beni heyecanlandıran ve hakkında yazı yazmak istediğim tarafı? Yaptığım proje tamamen bedavaya geldi ve üstelik güzel görünüyordu!

Evet, sanırım henüz benim kadar heyecanlanmadınız. İzin verin ne demek istediğimi tam olarak anlatayım. Genel olarak insanların dijital ürünlere para verme gibi bir alışkanlıkları yoktur, oyunlar başta olmak üzere bilgisayarında “orijinal” bir ürün yüklü olmaz. Tabi son yıllarda Steam gibi servisler sağ olsun korsan oyunlarda bir düşüş söz konusu fakat sanmıyorum ki aynı şey geriye kalan ürünler için geçerli olsun. Şahsi düşüncem bu alışkanlıktan acilen kurtulmamız gerektiği yönünde. Şimdi düşünün ki aylarca bir oyun üzerinde çalışıyor olun, sonunda zar zor bitirdiniz, oyuncuların beğenisine sundunuz ve herkes oyununuzu çok beğendi! Oyununuz bir anda fenomen oldu, milyonlarca kopya sattınız, bir sürü para kazanıyorsunuz. Sonra günün birinde kapınıza maliye ve bir takım şirketlerin avukatları dayanıyor. Dava dosyalarına göz attıktan sonra fark ediyorsunuz ki kazandığınız parayı ve belki daha fazlasını çeşitli şirketlere, devlete ve bir takım başka insanla ödemeniz gerekiyor. Neden mi? Çünkü oyunda kullandığınız müzik, sesler, modeller, iki boyutlu görseller vs... size ait değil. Yaptığınız kötü bir iki model var onu da korsan olarak indirdiğiniz 3DSMax ile yaptınız. Arayüzü tasarlamak için kullandığınız Photoshop da korsan. Windows’a zaten ömrünüz boyunca para vermediniz. Yani kullandığınız hiçbir aracı kullanmaya hakkınız yoktu aslında ve kazandığınız her şeyi belki de daha fazlasını geri ödemek zorundasınız.

Tabi bu hikaye biraz abartı olabilir fakat ne demek istediğimi anlamışsınızdır. Her şey bir kenara herhangi bir ürünü sahibinden izinsiz olarak kullanmak etik olarak da doğru değil. Peki siz de benim gibi sadece kod yazabiliyorsanız, müzik kulağınız yoksa ve çizebildiğiniz en karmaşık şey evin önünden geçen nehrin ufuktaki dağlara yolculuğu konulu kompozisyon ise oyununuzda kullanacağınız her görsel için bir sürü para ödemeniz mi gerekiyor? Ya da Cin Ali oyunu yapacaksanız bile Photoshop için Adobe’a yüzlerce dolar mı ödemeniz gerekiyor? Hayır! İlk paragrafta bahsettiğim “beleşe oyun geliştirmek” tam olarak bu anlama geliyor. Biraz araştırarak hemen hemen her ihtiyacınızı bir kuruş para harcamadan ve hiçbir telif hakkı ihlali olmadan karşılayabilirsiniz.

Bu rehberde Windows 10’a kurduğum Unity3D 5 Personal Edition kullanacağım. Normalde Windows tabi ki ücretli fakat hali hazırda kullandığınız Windows korsan olsa bile bir seneliğine Windows 10’a ücretsiz yükseltebilirsiniz. Onun haricinde Mac’iniz varsa Unity’yi oraya da kurabilirsiniz. Mac’im yok, Windows da kullanmam diyenler için ise Unity’nin Ubuntu test sürümü mevcut. Belki yakın gelecekte resmi olarak Linux ortamında da Unity kullanılabiliyor olacak.

Ücretsiz olması haricinde Unity’yi tercih etmemin sebebi öğrenmesi ve kullanması oldukça kolay ve internette çok fazla kaynak bulunuyor olması. Son olarak belirtmek istediğim bu bir programlama veya genel olarak oyun geliştirme rehberi değil. İkisi hakkında da bilgi sahibi olduğunuzu var sayarak devam edeceğim. Değilseniz de geçen gün bulduğum şöyle güzel bir rehber önerebilirim: www.acikakademi.com

Beleşe Oyun Geliştirme Rehberi

Bilgisayarınızda güzel güzel Unity kurulu, yeni bir projeye başlayacaksınız. Kod yazmak için çok heyecanlısınız. Tabi hemen Unity ile birlikte gelen MonoDevelop’u açıp yazmaya başlayabilirsiniz fakat benim tavsiyem Microsoft Visual Studio’yu kurmanız. Bir kere kullandıktan sonra bir daha herhangi bir ortamda kod yazmaya tövbe edeceğiniz bu şahane yazılım 2015 itibari ile Microsoft’un sitesinden bedavaya indirebilirsiniz (hayır, reklam için para almıyorum). Visual Studio’nun Unity ile iyice uyumlu çalışması için bir de unityVS’yi kurduktan sonra keyifli keyifli kod yazmaya başlayabilirsiniz. Tabi dediğim gibi bu tamamen opsiyonel.

Şimdi sıra geldi oyunumuzu yapmaya. İşe bir hikaye yazmak ile başladım; olay orta çağ veya ıssız bir yerde bir kulübede geçiyor. Buna uygun modelleri bulmak için öncelikle Unity Asset Store’a giriyorum: www.assetstore.unity3d.com (Unity’yi kullandığınız sürece buraya çok gireceksiniz, en azından girmenizi tavsiye ediyorum). Hemen sağ taraftaki kategorilerden veya arama çubuğundan faydalanarak bir sürü bedava model buluyorum. Çoğunu Fantasy kategorisinden bulduğum modellerle ufak bir klübe yapmaya başlıyorum ve birkaç saate ortaya şöyle bir şey çıkıyor:

Model bulmak için kullanabileceğiniz tek site Asset Store değil tabi ki, www.turbosquid.com/ gibi 3d model satışı yapan sitelerde birçok bedava model bulmanız mümkün. Unity’de Asset > Import Package > Characters’i projeye dahil ettikten sonra proje klasöründe “FPSController”i bulup sahneye ekliyorum ve beleşe inşa ettiğim evin içinde gezinmeye başlayabilirim!

Oyun bu hali ile çok şahane gözükmüyor tabi, ortamım hem biraz daha gerçekçi hem de biraz daha ürkütücü olması adına sahneden ana ışık kaynağını kaldırıp yerine bir sürü mum, gaz lambası gibi ufak ışık kaynakları koyuyorum. Simdi oyun güzel görünmeye başladı iste!

Not: alev efektlerini üşengeçliğimden Asset Store’da bulduğum modellerden arakladım fakat Unity’nin sunduğu parçacıklarla da her türlü alev efekti kolayca hazırlanabilir.

Sıra geldi atmosfer için ışık kadar önemli sıradaki unsura; seslere. Bu konuda da üç boyutlu modellerde olduğu gibi Google’a güvenip “Royalty free sound effect” gibi aramalar yapabilirsiniz. Oyunumuzun fırtınalı bir kış gününde geçmesini istediğim için www.looperman.com sitesinden “wind” araması yaparak bulduğum bir sesi ekledim. Kullanacağım ses efektlerini de benzer bir aramadan sonra www.freesfx.co.uk sitesinden buldum.

Evet ortam güzel, mekan güzel geriye bir tek oynanış kaldı. Oyun her ne kadar bir yürüme simülasyonu olsa da arada sırada bir şeylerle etkileşsek hiç fena olmayacak. Tabi bu kısım size ve ne derece etkileşimli bir şey yapmak istediğinize bağlı. Bu oyuna bir iki eşya bulmak için basit bir çanta - eşya sistemi yazdım. Ayrıca yerelleştirmeyi kolaylaştırmak adına oyundaki bütün yazıları bir xml’e birden fazla dilde kaydetmemizi sağlayan ufak bir sistem de ekledim. Siz de oyunu indirdikten sonra kendinizce bir dil ekleyebilirsiniz.

Çantamızdakileri ve ihtiyaç duyacağımız birkaç bilgiyi ekranda görebilmek adına bir kullanıcı ara yüzü de yapmak lazım. Bu amaç için Unity 4.6 ile birlikte gelen UI (user interface) araçlarından bol bol faydalandım. Her ne kadar kendi görselleri fena olmasa da birkaç simgeye ihtiyaç duydum, bu amaç için yine kısa bir arama ile bedava simge bulabileceğim birkaç site buldum. Benim kullandığım site www.flaticon.com fakat her şeyde olduğu gibi bunun da birçok alternatifi mevcut.

Bulduğum simgelerin çoğu istediklerime yakın olsalar da bazılarının üstünde biraz oynamam gerekti. Bunu için Paint.Net adında, bedava bir program kullandım. Paint.Net’i kısaca bildiğimiz Paint’in hallicesi diye özetleyebilirim. Fakat katman sistemi (layer), filtreler ve efektler de kullanabildiğimiz için hayatında Photoshop’a el sürmemiş, ara yüzünden bile ürken benim gibi insanlar için oldukça uygun bir program. Photoshop’a biraz daha yakın bir şey isterseniz de Gimp adındaki yazılımı tavsiye edebilirim.

Sırada çeşitli uyarıları ekrana getirmek için kullanılabilecek bir pop - up penceresi eklemek var. Her ne kadar zorunlu olmasa da arada bir lazım oluyor. Hem ben biraz da hikaye anlatmak için kullanacağım bu pencereyi.

Şimdi güzel güzel hikayeyi anlatabiliyorum, fakat böyle güzel görünen bir oyunda Arial font kullanmak ayıp tabi. Hemen www.fontsquirrel.com veya benzeri bir siteye girip ücretsiz bir font buluyorum.

Font işini de hallettikten sonra oyuna son cilayı atıyoruz, ana menüyü, en önemlisi de “Emeği Geçenler” bölümünü yaptıktan sonra oyunumuz hazır! Birkaç günde kolaylıkla ve beleşe geliştirdiğim bu oyunu artık Steam üzerinden gönül rahatlığı ile satabilirim. Yaptığım oyunu merak ediyorsanız yazının sonundaki bağlantıdan hem oyunu hem de projeyi indirebilirsiniz.

Böyle sadece internetten bulduğunuz görselleri kullanmanın bir iki olumsuz yönü de yok değil. Öncelikle her zaman istediğiniz modeli bulamayabiliyorsunuz veya modeller arasında tarz ve kalite farkı olabiliyor. Aynı şekilde iki boyutlu bir oyun da geliştirilebilir, hatta ihtiyacınız olan çizimleri 3d modellere göre çok daha kolay bulabilirsiniz.

Eveet, bu ay benden bu kadar. Bir dahaki görüşmemize kadar bol oyunlu günler dilerim.

Proje

Oyun